Dini Ölçülere Göre Miras Nasıl Paylaşılmalı?

Dinimize göre miras taksimindeki adalet. Her husûsta olduğu gibi, miras hukukunda da dinimiz, adaletin temin edilmesini gözetmiştir.

Dinimizde, her bir ferdin; genç, yaşlı, erkek, hanım ve çocuk, hepsinin ayrı ayrı mülkiyet hakkı vardır.

İslâm’da miras hukuku; bir kişi vefat ettiğinde borçlarını, vasiyetlerini, techîz ü tekfînini (cenaze işlerinin görülmesini) ve vârislerin haklarını beyân eder. Her husûsta olduğu gibi, miras hukukunda da dinimiz, adaletin temin edilmesini gözetmiştir.

Tabiî olarak İslâm hukukunda kıza, erkeğe, anneye, babaya, kız kardeşe, erkek kardeşe, zevc ve zevceye İlâhî takdir icabı başka başka hisseler verilmiştir. Bu miktarların büyük bir kısmı âyet-i kerîmeler, bir kısmı hadîs-i şerîfler ile bir kısmı da icmâ‘ ile sabittir. Bu miktarlarda bir adaletsizlik mevzubahis değildir. Bilakis hakkı gözetilmeyen insanların hakkı verilmiştir.

Miras hukukunda Cenâb-ı Hak, erkeğe, kızın hissesinin iki katını takdir buyurmuştur. İnsanlardan bazıları buradaki inceliği ve Mevlâmızın tesis etmiş olduğu adaleti idrâk edemediğinden hataya, hattâ isyana düşmektedirler.

Burada şöyle bir suâl, pek tabiî olarak hatıra gelebilir: “Hanım, erkekten zayıf ve rakîk, daha muhtaç bir fıtratta olduğuna göre mirastaki hissesinin erkekten fazla olması, hiç olmazsa müsâvî olması lâzım gelmez mi? Binâenaleyh erkeğin hissesinin iki kat olmasında hikmet nedir?” Zamanımızda insanların fikirlerini meşgul eden bu suâli, müfessirler ve fakîhler şöyle izah etmişlerdir:

Nisâ Sûresi’nin başından itibaren görüleceği üzere umûmî sûrette erkeklerin ve hanımların aile hayatlarına girmeleri istenilmektedir. Miras da bunun üzerine terettüp etmektedir. Hâlbuki aile hayatında maîşeti temin mükellefiyeti, erkeğe yüklenmiştir. Erkek, bir kendisi bir de zevcesi olmak üzere en az iki kişiye bakmakla mükelleftir. Binâenaleyh erkeğin masrafı çok, kadınınki ise az olacaktır. Masrafın, kendisine verilen pay ile mütenasip olması lâzım gelir.

Geçim masrafları erkeğe yüklenirken pay taksiminde kadına fazla veya müsâvî miktar verilmesi hem iktisat kaidesine, hem de adalet ve hakka muhalif bir zulüm olur. Asıl o zaman, hukûkî müsâvât esası ihlâl edilmiş olur.

İslâm dininde kadının, aldığı hisse ile hiçbir kimseye bakmak ve nafakasını karşılamak gibi bir mükellefiyeti yoktur. İsteğine göre harcayabilir ve ihtiyaçlarında kullanabilir. Aldığı hisseyi bekleterek ve değerlendirerek artırabilir. Ayrıca evlendiği zaman zevcinden mehir de alacaktır. Erkek ise başta hanımına, çocuklarına, anne ve babasından hayatta kalana, muhtaç olmaları hâlinde kardeşlerine bakmak ve onların nafakalarını karşılamak ile mükellef tutulmuştur. Bu cihetten bakıldığında erkeğin mükellefiyeti fazladır; onun için hissesi de ona göredir. Kadının ise mükellefiyeti az ve hissesi ona göredir.

Cenâb-ı Hakk’ın koymuş olduğu ve miktarlarını bizzât tayin buyurduğu bu usûl, adalet ve müsâvât düsturlarının ince ve güzel bir tatbikini sağlamaktadır. Kadınların menfaati ve ihtiyaçlarına nazarla nafakalarındaki (aldıkları hisselerdeki) fark, mükellefiyetlerinin muâdili olmak üzere böyle bir hukûkî ve iktisâdî dengeyi temin etmektedir. Bir manada, ‘Mevlâmızın kendi malı olup da kullarına verdiği o mal, kulun vefatından sonra, hakîkî sahibi ve mâliki olan Allâhü Teâlâ’nın tasarrufuna geçer. Allâhü Teâlâ da bu malı, vefat eden kimsenin yakınları arasında kendi ilâhî tensibine göre (dilediklerine dilediği) miktarlarda verir.

İdrâk ve iz’ân sahibi ve ehl-i insaf olan Müslüman erkek ve hanımlar, bu husûsu bu cihetler ile düşündüğünde, İslâm hukukunda gözetilmiş olan adaletin inceliklerinde hiç şüphe etmeyeceklerdir.

Hulâsa verâset, malın intikal yollarından birisi olup vâris olan kişi, Mevlamızın hak olarak tensib ve takdir buyurduğu bu mala mâlik olur. Bir kimsenin kendisine ait olmayan bir maldan, sahibinin izni olmaksızın istifade etmesi câiz olmadığı gibi mirastan da hakkı olmayan malı yemesi haramdır. Haram yiyenin ise ameli de duası da makbul olmaz. (Cenaze Ahkâmı, Iskât ve Devir, Fazilet Neşriyat)