İMAM GAZALİ'NİN NASİHATLERİNDEN

“Artık her kim Rabb’inin manevî huzuruna ermeyi arzu ederse, sâlih amel işlesin.” (Kehf Sûresi, âyet 110)

İmâm Gazâlî (rah.) Hazretleri, bir talebesine şu nasihatleri yazmıştır:

Evladım, kişinin öğrendiği ilimden fayda görmesi için, onunla önce kendisi amel etmesi icap eder. Geçmiş ve gelecek kimselerin nasihatlerinin tamamı, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek kelâmlarında mevcuttur. Onun her bir sözü, tam bir fayda temin eder. Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: “Allâhü Teâlâ’nın bir kulunu rahmetinden uzak kıldığının alâmeti, onun mâlâyanî (dinine ve dünyasına faydası olmayan şeyler) ile meşgul olmasıdır. Bir kimsenin ömründen bir an, yaratıldığı gayenin gayrısıyla meşgul bir hâlde geçerse, bu kimse uzun pişmanlıklar çekmeyi hak etmiş olur. Kim kırk yaşını geçer de hayrı şerrine galip olmazsa, Cehennem’e hazırlansın.” Bu hadîs-i şerîfte, herkese kâfî nasihat vardır.

Nasihat etmek kolay, tutmak ve gereğini yapmak ise güç olandır. Zira nefsin arzularına mağlup olmuş kimseye nasihatin tadı acı, dinimizin yasakladığı şeyler, tatlı gelir. Bilhâssa ilmi; makam, mevki ve dünyalık kazanmak için tahsil eden kimsede bu fena hâl daha şiddetlidir. Zira bunlar ilmi, amel etmek için öğrenmezler, tahsil ettikleri ilim, âhirette aleyhlerine delil olacaktır. Hadîs-i şerîfte, “Kıyamet günü, azâbı en şiddetli olan kimse, Allâhü Teâlâ’nın ilmi ile menfaatlendirmediği âlimdir.” buyurulmuştur.

Yine Ahmed bin Hanbel (rah.) Hazretleri, Mansûr bin Zâzân Hazretlerinin şöyle buyurduğunu nakletti: “Bize ulaştığına göre, ilmi ile amel etmeyen ilim sahibi kimsenin pis kokusundan, Cehennem ehli rahatsız olacak ve şöyle diyeceklerdir: Ey habîs! Sen dünyada ne yaptın da böyle bir hâle düştün? İçinde bulunduğumuz kötü hâl ve eziyetler bize yetmiyor mu da bir de pis kokunla bize işkence ediyorsun?” O da der ki: “Ben dünyada ilim sahibi bir kimse idim. Ama ilmimle kendim amel etmediğimden ilmim bana fayda vermedi.”

Evladım, öğrendiğin ilimle amel ederek âhiret sermâyesi hazırla, âhiret müflislerinden olma! İyi bil ki ilim, kıyamet günü kendi başına senin elinden tutacak değildir. Meselâ harp etmeyi pekiyi bilen bir kimsenin yanında en kıymetlisinden kılıçlar, oklar olsa, sonra bunları kuşanıp yola çıksa, sonra karşısına korkunç bir arslan çıksa, yanında sırf silah bulunması bu kimseyi arslanın zararından kurtarabilir mi? Pekâlâ bilirsin ki o silahları kullanmadıkça bunların, kendisine hiçbir faydası olmaz. İlim de işte böyledir; amel etmezsen sana fayda vermez.

Sen kendini ihlâsla sâlih ameller işleyerek Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine lâyık hâle getirmezsen, onun rahmeti sana nasıl ulaşsın! Cenâb-ı Hak -meâlen-: “Artık her kim Rabb’inin manevî huzuruna ermeyi arzu ederse, sâlih amel işlesin.” (Kehf Sûresi, âyet 110) buyurmadı mı? Evet, herkes Cennet’e Cenâb-ı Hakk’ın fazlı ve rahmeti ile girecektir. Ancak bu rahmete ermek için kulun kendisini buna lâyık hâle getirmesi lâzımdır. Bu da ancak Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini tutarak, yasaklarını terk ederek, ona ihlâsla kulluk ederek mümkün olur. Nitekim “Şüphe yok ki Allâh’ın rahmeti, iyilik edenlere (güzel amellerde bulunanlara) pek yakındır.” (A’râf Sûresi, âyet 56) buyurulmuştur.

Eğer, “İman, kişiyi mutlak olarak Cennet’e kavuşturmaz mı?” dersen, deriz ki: “Evet kavuşturur, lâkin kişi âhirette aşılması pek güç geçitlerden geçecektir. Bu zorlukları kolaylaştıran ise sâlih amellerdir. Herkes Sırât üzerinden geçecektir, Cennet’e başka yol yoktur. Kişi dünyada ne kadar sâlih amelleri yapmaya ihlâs ile gayret etmiş ise âhirette de ona mütenasip olarak Sırât üzerinden süratle geçecektir. İhlâs ile amel işlemeyi terk edip de geri kalanlar -Allah muhafaza- Sırât üzerinde ayağı kayanlardan olacaktır. Yine kişi dünyada Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şerîatinden, dininden ne kadar istifade ettiyse, âhirette de onun Kevser Havzı’ndan ona göre kana kana içecektir.